Sorular ve Cevaplarla Bitki Besleme Sektörü

Soru 1. Eskiden hiç konuşmadığımız ancak artan nüfus ve gelişen dünya yaşamı ile hayatımıza giren Gıda Zinciri ve Döngüsel Sürdürülebilir Gıda Tasarımı kavramları ile neleri anlatmayı hedefliyoruz bize biraz açar mısınız lütfen?

Cevap 1. Biliyorsunuz nüfusumuz hızla artmakta ve 2050 yılına gelindiğinde 9,8 milyar olacağı tahmin edilmekte, bunun yanında tarımsal alanlarda sınıra dayanmış, yani, nüfus artışına paralel olarak daha fazla tarımsal alan açamayacak durumda olmamız ve iklim değişikliği gibi nedenler ile birim üretimde azalma riskleri ile karşı karşıyayız. Bu durum ise bizi, tek yaşam alanımız olan dünyamızda bugüne kadar olduğundan çok daha fazla bir arada yaşamaya, birbirimiz için bir şeyler yapmaya zorunlu kılıyor. Yapılan projeksiyon çalışmaları 2050 yılına gelindiğinde %35-40’lık bir verim artışının olabileceğini gösteriyor. Hali hazırda 800 milyon insan açlık sorunu ile karşı karşıyayken, artan nüfusun getirdiği yükü de ilave edecek olursak bu verim artışının tüm talepleri karşılaması pek mümkün görünmüyor. İşte bu noktada atılması gereken ve insanlığımızı ön plana çıkarmamızı zorunlu kılan başka adımlara gereksinim duyuluyor. Örneğin, tüketim alışkanlıklarımızı değiştirerek, talepte sağlanabilecek bir %50’lik azalış ile insanlığın karşı karşıya kalabileceği daha büyük ölçekteki gıda güvenliği ve yetersizliği gibi sorunları ortadan kaldırabiliriz. Gelişmiş ülkelerin bugünkü tüketim alışkanlıkları ihtiyaçtan çok fazla kalori ve hayvansal protein tüketimi üzerine odaklanmıştır. Bu da ekosistem üzerinde baskı oluşturmaktadır. Ayrıca israf çok fazladır, bitkisel ürünler biyoyakıt olarak da kullanılabilmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tam da bu noktada devreye girerek Sürdürülebilir Gıda ve Tarım Sistemi ile soruna kapsayıcı çözümler üretmeyi ve yaymayı hedeflemektedir. Bu sistem içerisinde tarımda kullanılan girdilerin daha etkin kullanımları, doğal kaynakların korunması, yönetim mekanizmalarının daha sorumlu ve etkin biçimde işletilmesi, teknoloji kullanımı ile beraber oluşabilecek sorunlara dayanıklılığın esnekleştirilmesi ve sürdürülebilir tarımsal üretim temel dayanakları olan çevresel, ekonomik ve sosyal boyutların tamamının kapsanması öncelikli hedeflerdir. Burada bir tarım değer zincirinden de söz edebiliriz ki tarımsal girdi üretiminden, son tüketicilerin sofralarında yedikleri-içtikleri gıdaya kadar olan üretim, taşıma, işleme süreçlerinin tamamını kapsar.

Soru 2. Son yıllarda dünyanın önemli ekonomik güçlerinden olan ve çevresel sürdürülebilirlik konularındaki hassasiyet konularında da merkezi konumda bulunan AB’de yaygınlaşan Tarladan Sofraya Stratejisinden de söz edebilir misiniz? Neyi amaçlıyor? Sonuçta nereye ulaştırmayı hedefliyor, birlik ülkelerini?

Cevap 2.  AB, Tarladan Sofraya yaklaşımıyla i) tarım ve gıda sisteminin etkisini ve karbon ayak izini azaltmayı, ii) biyoçeşitlilik azalması ve iklim değişikliği sonunda oluşacak gıda güvenliği sorununun olumsuz etkilerinin azaltılması için küresel ölçekte başrol oynamayı, iii) tarladan sofraya olan süreçte rekabetçi ve sürdürülebilir dönüşüm yaparken yeni fırsatlar yaratmayı ve iv) sürdürülebilir sistem için dayanıklılığı artırmayı amaçlamaktadır. Burada gübre yani, bitki besleme ürünleri sektörünü de ilgilendiren önemli bazı değişim/dönüşüm/gelişmeler de söz konusu. Örneğin, AB, 2030 yılına gelindiğinde gübre kullanımını %20 azaltmayı hedeflerken, bitki besin elementi kayıplarını ise %50 azaltmayı planlamaktadır. Buradaki azaltılması düşünülen kayıplar, tarımsal, kentsel organik artıkların daha fazla döngü içerisine alınmasını da kapsamaktadır. Yani, bu artıklarda bulunan bitki besin elementlerini daha fazla bitkisel üretimde kullanmayı amaçlamaktadır. Ülkemizde tarımsal ve kentsel artıklardan daha fazla yararlanılması, halihazırda çok fazla gübre kullanılmayan ülkemizde, gübre kullanımın %20 azaltılması gibi bir hedef konmasından daha ziyade organik maddeleri çok düşük olan ülke topraklarının verimliliklerinin korunması, çölleşme risklerinin azaltılması amacını taşımalıdır. 

Soru 3. Gübrelerden, yani, sizin de ifade ettiğiniz gibi bitki besleme ürünlerinden bahsetmişken burayı da biraz açabilir misiniz, lütfen? Ne gibi süreçler yaşanıyor sektörde? Gübre fiyatlarındaki artışın küresel ne gibi etkileri olabilir?

Cevap 3. Biliyorsunuz son 40-50 yılda bitkisel verimlerde elde edilen artışın %50’si gübrelerr sayesinde olmuştur. Elbette ki özellikle azot ve fosfor gibi çevresel olumsuz etkileri de bulunan besin elementlerini içeren gübrelerin çevresel riskleri de taşıdığı anlaşılıncaya kadar ihtiyaçtan çok fazla kullanımı özellikle gelişmiş ülkelerin karşılarına önemli sorunlar çıkarmıştır. Ancak bu ülkelerde, yaşanan sorunlar sonucunda çevresel duyarlılıkların ön plana çıkmasıyla birim alandaki bitki besin elementi kullanım dozlarında önemli azalışlar görülmüştür. Aynı dönemde gelişen ekonomik koşullar ve bitki beslemenin öneminin de anlaşılmasıyla ülkemizde ise azotlu ve fosforlu gübrelerin kullanımında önemli artışlar meydana gelmiştir. Şu anda ülkemizde birim alanda kullanılan ortalama azot ve fosfor seviyeleri, yaşadıkları bilinçlenmeyle kullanım dozlarını düşüren AB ve dünya ortalamasına hemen hemen aynıdır. AB’nin, yağış gibi, toprak özellikleri gibi bizim ile aynı çevresel özelliklere sahip olan İtalya, İspanya, Yunanistan gibi ülkeleriyle ise tam örtüşmektedir. O nedenle, lokal bazı bölgeler hariç ülkemizde çok fazla gübre kullanıldığını söylemek pek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Doğal gaz fiyatlarında yaşanan artışa bağlı enerji krizi gübre üretiminden ve kullanımına kadar çok geniş bir alanı kapsayan sektörleri ve bunun doğal sonucu olarak ise tarımsal üretimi ve tüketimi hem fiyat hem de kalite anlamında etkilemektedir. Örneğin, Bloomberg’te yer alan bir makaleye göre, artan doğal gaz fiyatları, Norveçli Yara International ASA ve Avrupa'nın önde gelen kimya şirketi BASF SE de dahil olmak üzere bir dizi azotlu gübre tesisindeki üretimi durdurmaya veya kısmaya zorladı. Fertilizer Europe’a göre, doğalgaz, besin elementlerini üretme maliyetinin yaklaşık %80'ini oluşturuyor ve fiyatlar normalden dört ila beş kat daha yüksek seyrediyor. Gübre kıtlığının, dünyanın en büyük buğday ihracatçısı ve önemli bir arpa tedarikçisi olan Avrupa Birliği'nde tahıl verimini ve kalitesini azaltma riski de oldukça yükselmiştir. ABD’de mısır üreticileri, mısırdan soyaya geçerken, Brezilya’daki kahve üreticileri sipariş ettikleri gübrelere kavuşamıyorlar. Bu da ister istemez küresel boyutta tarımsal ürünlerde fiyat artışlarına neden olmaktadır.

Emin Bülent ERENOĞLU